Mesleğim gereği okumayı ve yazmayı seviyorum. Ancak “Çok okuyan mı bilir, yoksa çok gezen mi?” sorusunu sadece okuyanlar olarak cevaplamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Okumak kadar gezmek, insanları gözlemlemek, konuşmak ve dinlemek gibi pek çok faktörün insanın mesleki başarısının yanı sıra hayatına katma değer sunduğunu inkar edemeyiz. O yüzden de zaman zaman bu köşede gözlemlerimi paylaşmanın uygun olduğunu düşünüyorum.

Geçtiğimiz yıl iki genç pazarcının sohbetine şahit olmuştum. Gençlerden birisi elindeki son model telefonu göstererek dört çekirdekli işlemciye sahip olduğu için çok fazla İnternet tükettiğinden, bunun sonucunda da İnternet kotasının hemen dolduğundan yakınıyordu. Gençlere İnternet kotalarının işlemci hızı ile ilgisi olmadığını kısaca izah etmeye çalışsam da pek inandırıcı bulmadıklarını o gün bakışlarından anlamıştım. İnsanlarımız maalesef özellikle bilgi teknolojileri konusunda çok fazla bilgiye sahip olmamanın yanı sıra kolay ulaşabildikleri kulaktan dolma bilgiler ile yetinmeyi tercih ediyorlar.

1 Nisan 2016 tarihi ülkemiz açısından önemli günlerden birisi idi. Gerekli altyapı tamamlanıp 4.5G adını verdiğimiz, oysa ki gerçekte tüm dünyada 4G olarak bilinen teknolojinin güncel halinden öte olmayan mobil İnternet altyapısına nihayet o gece kavuşmuş olduk. Buraya not düşmem gereken küçük bir detay ise bu altyapıyı İran ve Kenya gibi ülkelerin bile bizden uzun süre önce kullanmaya başlamış olmaları. İlk günlerde kaç telefon 4.5G kullanmaya başladı, ülkenin % kaçı gerçekten kapsama alanı içinde ve bireylerin 4.5G’yi gerçekten hangi hızda kullanabildikleri gibi detaylı istatistiklere henüz ulaşamadım. Ancak, tüm operatörler ısrarla ülkenin %99’unun üzerinde bir kısmını kapsadıklarını iddia etmelerine rağmen örneğin Isparta’da SDÜ kampüsünde bile en az iki operatörün konuşma ve İnternet altyapısı açısından yetersiz kaldığı tüm öğrenciler ve akademisyenler tarafından biliniyor. Hatta, bırakın 3G bağlantısını, Antalya’yı Burdur’a ve Isparta’ya bağlayan karayollarının pek çok kesiminde halen kesintisiz telefon görüşmesi bile yapabilmek çok zor.

Bu bağlamda, 4G’nin bir anda hayatımıza mucizeler katmasını beklemek insanları hayal kırıklığına uğratacaktır. Buna rağmen operatörler tarafından 3G’nin lansmanında yapılan hatanın bir benzeri halen yapılmaya devam ediyor ve 4G teknolojisi kullanıcılar tarafından ‘Işık hızında İnternet’ olarak algılanıyor. Hatırlarsanız 3G ise başlangıçta ‘Görüntülü görüşme teknolojisi’ olarak lanse edilmişti.

Bunların da ötesinde halen pek çok kullanıcının ki buna ben de dahilim telefonları (ve SIM kartları) henüz 4G teknolojisine uyumlu değil. SIM kart kısmı kolaylıkla halledilebilse de ben şahsen 4G uyumlu yeni bir cihaza geçmek için koşulların yeterince olgunlaşmadığına inanıyorum ve mevcut 3G hızının benim mobil ihtiyaçlarım açısından yeterli olduğunu iddia ediyorum. Nedenlerini ise sonraki yazılarımızda değerlendirelim.

Sevgiyle kalın!