Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verileri, geçtiğimiz Ramazan Bayramı süresince 1,35 milyar liralık akaryakıt tüketimi gerçekleştirdiğimizi gösteriyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, bu tüketimin ciddi bir kısmı arefe günü İstanbul’da gerçekleşmiş. Fosil yakıtların fiyatları her ne kadar küresel faktörlere göre değişim gösterse de, ülkemizde fiyatların önemli bir kısmını vergilerin oluşturduğu düşünülürse, bayram ekonomisinin devlete önemli bir katma değer yarattığını söyleyebiliriz.

Fosil yakıtlar her ne kadar devlet açısından ciddi bir gelir kapısı olsa da, çevreye verdiği zararlar sebebiyle özellikle sürdürülebilir bir gelecek açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu yüzde de en ciddi alternatif olan elektrikli ve hibrit araçlar uzun yıllardır tüm dünyada giderek artan oranda tercih ediliyor. Özellikle batılı ülkelerde taksiler başta olmak üzere şehir içi trafiğinde yaygın olarak kullanılan araçların önemli bir kısmı artık benzin ya da dizel yakıtlar kullanmayarak hem çevreye hem de ekonomik olarak yakıt tüketimine ciddi katkılarda bulunuyor.

Bazı ülkeler bu noktada ciddi adımlar atıp geleceğe yönelik planlarında fosil yakıt tüketimini tamamen yasaklamaya yönelik adımlar atıyor. Örneğin, Norveç ve Hollanda’da 2025, Hindistan ve Almanya’da 2030, Fransa’da ise 2040 yılından itibaren fosil yakıtlı araçların satışını yasaklayıp sadece elektrikli araçların trafiğe girmesini planlıyor. Fosilli yakıtlar konusunda Avrupa Birliği’nin belirlediği standart ise yeni araçlarda 2021’e kadar mevcut emisyonun %40 azaltılmasını gerektiriyor. Bu noktada en radikal kararı alan Volvo ise geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın açıklaması ile 2019’dan itibaren tüm araçlarının elektrikli ya da hibrit olarak üretileceğini duyurdu.

Bu gelişmelerde batarya teknolojilerindeki ciddi gelişmelere bağlı ikinci nesil elektrikli araçların performans maliyetlerindeki iyileşme sürecinin önemli rol oynadığı biliniyor. Elektrikli araçlar açısından katedilen mesafenin yanı sıra şarj süresi ve şarj istasyonlarının sayısı da bu noktada önemli. Avrupa’da şarj istasyonu sayısı şu anda 100 bin civarında, ancak bunların bir kısmı hızlı şarj özelliğine sahip olmayan eski nesil istasyonlar olduğu için aracın tamamen şarj olması sekiz saati bulabiliyor. O yüzden de, yaklaşık beş yıllık geçiş periyodu sürecinde hibrit araçların önemini koruyacağı düşünülüyor.

Elektrikli araç teknolojilerini uzaktan takip eden ülkemizdeki tek sevindirici gelişme ise 2016 sonbaharında kısmen de olsa sağlanan ÖTV muafiyeti sayesinde hibrit araç sayısının artış göstermeye başlaması. Ülkemizde 2017’nin ilk altı ayında satılan elektrikli araç sayısı 33, hibrit araç sayısı ise 1380. Rakamlar küçük gibi görünse de, satışların geçen yılın aynı dönemine oranla %331 artış göstermiş olması pazarın geleceğine dair ümit veriyor. Bu pazara olan ilginin farkında olan üreticiler, giderek artan oranda seçenekler sunmaya başadılar bile. Geçen yıl ülkemizde yalnızca altı markaya ait dokuz çeşit elektrikli ve hibrid modeli bulunurken, an itibariyle 11 markaya ait 24 farklı model pazarda yerini almış durumda. Tesla gibi sektörün öncü üreticilerini de uygun modellerle bu pazarın içine çekilebilmesinin ülkemiz açısından ciddi bir kazanım sağlanacağını düşünüyorum.

Sevgiyle Kalın!